YOLUMUZ STARTUP YOLU..

Girişimciliğin güzelliğini, faydalarını, onu oluşturan organizmaları hala anlamak için uğraşıp içselleştirmeye çalışırken bizler buralarda, silikon vadisinde hiper büyüme ile “unicorn” rütbesine nail olmuş, risk sermayedarlarına karşı hala şirketinin başında kalmayı başarmış çoğu kurucu yıldızın, masalarındaki artan yönetim sorunlarına bakarken aklında tek bir soru var;

“ Büyük şirketleri sevmediğim için girişimci olmuş biriyim, ama neden şimdi onlardan bir tane daha yaratıyorum? !! “

Büyümenin getirdiği farklı dinamikler ile beraber, kendilerini aniden sahip oldukları tutkulu girişimcilik kültürünün dışında , onlarca fonksiyon, iş tanımı, müşteri şikayeti, yavaşlayan büyüme rakamları, bit-e-meyen projeler, dağ gibi büyüyen organizasyonel sorunlar içerisinde debeleyen bu start-up CEO ları, eski ruhlarını geri çağırma seansları düzenliyorlar bu aralar oralarda. Peki oralardan baktığımzıda buralarda durum nasıl sizce?

Aslında her Türk girişimci doğar, tek hemfikir olduğumuz konu bu olabilir :). Davranış patternlerine baktığınızda çoğumuzdan benzer izler aşikar. Bu tarihsel ve kalıtsal gerçeğe rağmen, ülke olarak henüz çok yeni girişimcilik ekosistemi oluşturmaya uğraşıyoruz. Bazı öncü ve idealist girişimler sayesinde, tutkulu yeni jenerasyonlarımızla bu açığı kapatmak için çabalıyor, inovasyon kültürünü ve transformasyonunu doğru özümsemeye çalışıp, (yeterliliği sorgulansa da), girişimcilerin önünü açmak için koşturuyoruz. Bizim gibi gelişme evresini daha henüz tamamlamış ülkelerde ekmek hala portfolyo holdingleri, azı kurumsallaşmış, çoğu kurumsallaşmaya çalışan büyük ve küçük onlarca aile ve şahıs şirketleri üzerinden kazanılıyor. Tüm sektörlerimiz çoğunlukla katma değeri az olan ürün ve sevisler yaratarak sürdürmeye çalışıyor varlıklarını, çalışanları da aynı şekilde. Peki bu tarz, doğu kültürünün de etkisi ile çıkar, politika ve modası geçmiş yönetim sistemleri ile idare edilen şirketlerin oluşturduğu ekosistemden, hızlıca girişimcilik çağına geçiş yapmakmümkün mü ? En iyi fikirleri bulsak ta, doğru metotları ve yaklaşımları uygulayıp realize etsek te hala treni yakalamamız ne kadar olası? Tüm bu sorular kafamı kurcalarken, girişimcilik aleminde ölümüne desteklediğim, önerdiklerinin altına gözü kapalı imza atacağım nadir kişilerden, bu dünyanın kutsal metotlarından “Lean Startup”’ın yaratıcısı Erik Ries yeni kitabı “Startup Way” de hızır gibi yardımıma yetiştiyor. Yazının girişinde bahsettiğim zorda olan tüm bu girişimciler ve girişimcilik akımının tutkunlarına, yeni dünyayı ancak yeni bir yönetim felsefesi ile değiştirebileceğimizi ilan ediyor .

Ries kitabında, General Motors’da 1961’de Alfred Sloan tarafından temelleri atılan klasik yönetim anlayışının, oluşan ihtiyaçlar doğrultusunda artık modernleşmesi gerektiğini ve kaçınılmaz transformasyonun nasıl gerçekleştirebileceğini, faz faz anlatarak bir yol haritası ile şekillendiriyor. İnovasyon muhasebesi gibi yeni tanımlarla, girişimciliğin en büyük baş ağrısı “hesap verme zorunluluğu” için gösteriş ve politikadan uzak doğru metrikler ve ödül sistemleri nasıl yaratılır onu gösteriyor. Kısaca, harika bir girişim de olsanız, büyüyüp gerçeklerle yüzleştiğinizde köklerinizi ve tutkunuzu korumak için girişimciliği nasıl fonksiyonlaştırmanız gerektiğini ve bu kayıp fonksiyonun liderliğinde, girişimcilik virüsünü yayarak DNA’nızı değiştirmek zorunda olduğunuzu haykırırken, modern evreye geçişin artık elzem olduğunu vurguluyor. (Aşağıdaki karşılaştırmalı teşhislerine bakarak ne demek istediğini çok iyi anlayabilirsiniz. Bazıları size çok tanıdık gelebilir :)).

Erik Ries bu yaklaşımlar ve önerilerle dejavu etkisi yaratırken, yeniden bir aydınlanmaya da neden oluyor ben de. Yıllardır kurumsal girişimcilik üzerine kafa yoran biri olarak yaptığım araştırma, gözlem ve tecrübelerden ifade etmek sitediklerimle bire bir örtüşüyor. Bu felsefenin sadece yeni nesil teknolojik girişimler, girişimciler için değil, varolan kurumsal şirketlerin, devlet kurumlarının, toplumsal örgütlerin, heyecanlı kobilerin bile her birinin hayatında keşfedilmesi, hücrelerinde uygulanması gereken bir davranışsal ve hayatı kolaylaştırıcı metotlar silsilesi olması gerektiğini net bir şekilde ortaya çıkarıyor. (Karşıt görüş olarak bu yeni anlayış, biraz sığ ve basit bulunabilir. Konu ile alakalı olarak farklı çalışmalar da var. (Fredericks Laloux “Reinventing Organizations,” Jurgen Appelo “Management 3.0” ya da General Stanley McChrystal “Team of Teams”). Ancak basitliğin ve deneyselliğin ilahi olduğunu düşünen biri olarak, Eric Ries’ın yaklaşımları bence çok değerli ve önemli. Generel Electric (GE)’de elinin değdiği “Fastworks” transformasyonu ve Inuit’teki “ Design for Delight” programları da bu yaklaşımın en iyi referansları )

Peki her şey iyi hoş, şimdi girişimcilik ülküsü etrafında artık evrimleşmek istiyorsunuz, değişime hazırsınız, tüm bu metotları, yaklaşımları, anlamak denemek, uygulamak için sabırsızsınız da, tek başınıza yapamayacağınız aşikar. Onlarca günlük iş, maliyet ve zaman baskısının yanında bu sorunu çözmek için minimum bir yol ( bir çeşit MVP 🙂 ) arayışındaysanız, o zaman ihtiyacınız olan ne ?

Aslında çok basit, sadece size yardımcı olacak ve önünüzü açacak doğru girişimlerden destek almak. Onların teşhis ve yönlendirmeleriyle, kayıp girişimcilik fonksiyonunuzun temellerini atmak ve arkasından tüm organizasyonunuzu bu yönde dönüştürmek.

O zaman sıradaki şarkı önce değişime, sonra dönüştürmeye hazır tüm girişimcilere gönderelim..

Frank Sinatradan gelsin..

“ I did it my (Startup) way” 🙂

10 Mart 2018

GUANXI – Çİn’de Başarının Sırrı !

Evrekka yayın hayatına başladığından beri tek bir kategoride yazı yazmadım, o da OKUMALIK. Bu kategoriyi açarken amacım sizlere değişik kitap önerileri ile gelmek ve çakra açabilmekti. Hatta sizlerin okuduğu kitapları Evrekka takipçileri ile paylaşmanız için aracı olmaktı. Ama o plan yattı sanırım. Hala bekliyorum köyün minibüsünü bekleyen çocuklar gibi. İnanıyorum, biriniz yazacak, o gün gelecek ve paylaşacak Evrekka da, umudumu asla kaybetmiyorum

Ulan blog senin, niye beleşe getiriyorsun, kitap okumuyorsun sonra artistlik yapıyorsun diyorsunuz. Doğrudur, nadir kitap okuyabiliyorum bu aralar, çok şikayetçiyim bendenizden. Kendimi sürekli elimde ipad, haber ve bazı önemli bloglar, Flipboard, HBR, Forbes, Bloomberg, Nikkei, Twitter gibi platformlarda paylaşılan, yayınlanan makaleleri haberleri okurken buluyorum. Kitap okumaya bulduğum nadir boş zamanlarda da öyle abuk sabuk kitapları seçiyorum ki burada paylaşsam mı, paylaşmasam mı valla bilemiyorum, tahmin edemiyorum tepkileri. Amma velakin bugün aniden gaza geldim ve son okuduğum kitabı sizinle paylaşmaya karar verdim. OKUMALIK kategorim uzun süre öksüz kalsın istemedim.

guanxiSöz konusu kitabımız olurda eğer bir gün Çinde ya da Çin ile iş yapmak isteyen kişilerin kesinlikle okuması gereken bir kitap. Dünyanın en büyük potansiyeline sahip pazarında nasıl başarılı olunabilir malum tüm şirketlerin birinci önceliği artık. Bunu başarabilenler nasıl başarıyor, bunun bir formülü var mıdır büyük muamma. İşte bu kitap Microsoft gibi bir devin Çin de Araştırma ve Geliştirme merkezi kurmasını ve sonrasında bunu tüm global dünyada bir başarı hikayesine dönüştürmesini anlatıyor. Çin in dünya için önemini, sadece büyümekte olan devasa potansiyel sömürülecek bir pazar değil, inovasyon için nasıl bir potansiyel membağ olduğunun hikayesi. Bu ve diğer hikayelerde olduğu gibi Microsoft un ve başarılı olan tüm şirketlerin tek bir ortak noktası var o da GUANXI (关系), yani türkçe mealiyle karşılıklı fayda sağlayan ilişkileriniz, bağlantınız ve kişisel networkunuzun etkisi.

 

İki MIT li kitabın yazarları, Robert Ruderi ve Gregory T. Huang. Harika bir dille kahramanları başta Kai Fu Lee, Yao Qin Zhang ve tüm Microsoft üst düzey yönetimi, Bill Gates, Steve Ballmer olmak üzere nasıl bir hikaye çıkartıyorlar gerçekten şaşıracaksınız. Özellikle Kai Fu Lee ve Ya Qin Zhang (meraklıları için alttaki resim,  en alt sıra soldan sağa 2. ve 4. kişiler 🙂 ) ın Çin için nasıl birer figür oldukları, ülkelerini sadece para için sömürülecek bir yer olmaktan çıkarıp teknolojiyi üreten ve yöneten bir ülkeye dönüşmesi konusundaki katkılarını gerçekten takdir edeceksiniz. Hele sonrasında Kai Fu Lee nin Google a geçme hikayesi var ki dillere destan.

Fazla uzatmıyorum okursanız detaylar kitapta. Ben yinede  pek okunmayacağını da bildiğimden bu kitabın ana mesajını aktarabilmek için, kitabın sonunda karşılaşacağınız, Kai Fu Lee nin Çinde başarılı olmanın yollarını çok güzel özetleyen tavsiye raporunu (How to Make it China) yeniden özetleyerek sonlandırıyorum yazımı. Bu tavsiyeler benim yaşadıklarım ve oradaki gözlemlerimle öyle birebir uyuşuyor ki, okuduğumda hakikatten bu kitabı geç keşfettiğim için iç geçirmedim de değil hani.

O zaman buyurun bakalım (Yanliz bir problem var yanlız kitap ingilizce henüz Türkçe çevirisi yok, o yüzden bu özet kıymete binebilir 🙂 ). Tüm bu öneriler her ne kadar uluslararası büyük bir şirkete hitap ediyormuş gibi gözüksede ipuçları genel, bizzat yaşayarak test etmiştir bazı noktaları bu kardeşiniz 🙂 .

guanxi

 

MESELE 1 EŞSİZ PROTOKOLLER VE İLİŞKİLER Çin kültürü güven, ilişkiler ve karşılık saygı üzerine kurulmuştur, dolayısıyla iş hayatı da. Asla ama asla tutamayacağınız sözler vermemeli ve uygulanan kuralların ve protokollerin dışına çıkmamalısınız çakal iş bitirici ayaklarına yatarak.

FORMUL 1 PROTOKOLLERİ ÖĞRENİN VE GÜVENE DAYALI İLİŞKİ KURUN Özellikle hükümet, yerel yöneticiler ve müşterilerinizle her seviyeden başlayarak baştan itibaren iyi ilişkiler kurmalısınız. Farkınızı ortaya koymak için fark yaratmalısınız. Örneğin hanginiz Çin de SARS vakaları yayılmaya başladığında cesaret gösterip seyahatinizi iptal etmez. Motorola nın COO su etmedi ve Çinliler bunu asla unutmadı mesela.

MESELE 2 ÖNCE FAYDA SAĞLA SONRA YARARINI GÖR Çinliler kendilerine katkı sağlamak için mi yoksa onların bu potansiyelini hızlıca sömürmek için mi orda olduğunuzu çok iyi analiz ederler. Uzun dönemde onlara bağlılığınızı ispatlarsanız bunun karşılığını yavaş yavaş alırsınız. Hiç bir zaman tek bir şirketi haddinden fazla zengin etmekte çekinmezler. Çin hükümetinin Pepsi yerine Coca Cola ya, Toyota yerine Volkswagen e, Toshiba yerine Sony e ayrıcalıklı davrandığı gibi.

FORMUL 2 UZUN DÖNEMLİ ORTAKLIK İÇİN STRATEJİ KURUN Çinliler için teknolojiye ulaşım paradan daha önemlidir. O yüzden sermayeye ortaklık ve partnerlik ile ulaşmak isterler. Eğer onlardan korkmadan stratejik ve teknolojik ortaklık kurup paylaşımcı olursanız karşılığını fazlasıyla alırsınız. Bunu yönetmeyi iyi bilmelisiniz.

D4839C6BBB6E4366AFDECF566D08066A_B500_900_500_401 MESELE 3 KIDEMLİ LİDERLERİ İŞE ALIN VE LOKAL EKİBİNİZİ EĞİTİN Çinlileri iyi bir lider olma yönünde eğitip onlara katkı sağlarsanız bu size hem ilişkilerinizde hem de işlerinizde ayrıcalıklı olma şansı sağlayacaktır. Onlara rol model olacak çalışanlarınızı Çin e göndermek te bu etkiyi arttıracaktır.

 FORMUL 3 LOKAL YETENEĞİ VE LİDERLİĞİ EĞİT VE TEŞVİK ET Çin hükümeti her zaman  Çinlilerin lokal yabancı şirketlerin lokal operasyonlarını yönetmesini bekler. Çinli lokal iş gücü zeki, enerjik ve motive olmasına rağmen iş proses ve liderlik becerileri eksiktir. Bu yüzden tüm yabancı şirketler çalışanları için etkili bir eğitim programı oluşturmak zorundadırlar.

MESELE 4 ÇİNİN PİYASA KURALLARINA GÖRE OYNA Çin hala merkezi planlı ekonomiden piyasa odaklı sisteme geçişini hala tamamlamadı ve gerekli iş ve yasal altyapıyı kurmadı. Unutmayın burada kurallar sürekli değişir.

FORMUL 4 ESNEK OL VE HER ZAMAN LOKAL İHTİYAÇLARA VE UYGULAMALARA ODAKLAN Ürünlerinizi, markalarınızı sürekli piyasadan ve hükümetten gelebilecek değişiklikleri iyi gözlemleyerek adapte edin. Fiyatınızı realitelere göre, korsanlığa gerek kalmayacak şekilde set edin.

MESELE 5 LOKAL EKONOMİ HER ZAMAN ÖNCELİKLİ Çinliler uluslararası şirketlerden her zaman yerel ekonomiyi desteklemesini ve yerel rakiplerin oluşması için teşvik etmelerini bekler. Amaçları batıdan ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaktır.

FORMUL 5 LOKAL İŞ ALANI EKOSİSTEMİ OLUŞMASINA YARDIM EDİN Çinlileri tek amacı domestik şirketlerini geliştirmektir. Sadece ucuz iş gücü ve maliyetler ile ürünler üretmek yerine yüksek teknoloji ürünlerine odaklanın ve onlarla paylaşımcı olmaya açık olun.

 MESELE 6 İYİ AMA ZOR ELDE EDİLEN BİR İMAJ Unutmayın Çin de basın özgürlüğü kısıtlıdır ve kolayca manipüle edilebilir.

FORMUL 6 GÜVENİ BİRLEŞTİRİCİ VE ALÇAKGÖNÜLLÜ ORGANİZASYON ÜZERİNE DURUN Düşük düzeyli bir halkla ilişkiler yaklaşımı. Büyük kampanyalar yerine hükümet, lokal yetkili ve partnerlerin güvenini kazanmaya odaklanın.

Çin bence hala kendi içinde bir dev. Günü geldiğinde varlıklarını başka hissetirmeye başlayacaklar bu dünyaya. İşte o zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız 🙂

Evren

02.07.2014 @Kozyatağı/İstanbul

Kitap erişim:
http://www.amazon.com/Guanxi-The-Art-Relationships-Microsoft/dp/0743273222/ref=sr_1_1?ie=UTF8&qid=1404330612&sr=8-1&keywords=guanxi 
http://www.kobobooks.com/ebook/Guanxi-The-Art-of-Relationships/book-K3LFypFxnUuSH0mYyczz-Q/page1.html?s=tf6YXxFjt0yz17FpYsZjQw&r=5

 

YETKİNLİK ya da POTANSİYEL, İşte bÜtÜn mesele bu!

Şimdi şöyle bir yaslanın geriye. Bir şirkette üst düzey yönetici olduğunuzu hayal edin. Kritik bir yönetici pozisyonu için seçim yapmak zorundasınız ve karşınızdaki adaylardan biri en iyi üniversiteden mezun, sektörün en iyi şirketlerinde yöneticilik yapmış, ve gerekli yetkinliklerin tümüne sahip, tüm değerlendirmelerden şu ana kadar çok iyi puanlar almış biri zat. Diğeri ise sektör tecrübesi olmayan, ancak meraklı yeni deneyim ve bilgiler edinen, öğrenme ve değişime açık olan, yeni olasılıklar yaratabilecek detaylar peşinden koşan, insanlar ile iyi bir bağ kuran ve tüm engellere rağmen hedeflere ulaşmak için savaşabilecek ve gerektiğinde yıkılmadın ayaktayım diyebilecek biri. Hangisini tercih edersiniz ?

sky challenge

Evrekka nın ana okuyucu kitlesi tabi ki, orta seviye yönetici ya da adayı, en kötü aday adayının adayı 🙂 olan siz beyaz yaka vefalı dostlar. Bırakalım şimdi üst düzey yönetici seçme işini diyorsunuz, duyar gibiyim. Fakat bir düşünün siz bile naçizane ekibinize yeni birini katarken bile en özetinde yetkinliğe mi potansiyele mi önem veririsiniz acep bir düşünün bakalım ?

job_interview

Bu yazı için bana Evrekka dedirten, “It is not the How or the What but the Who” kitabının yazarı olan Claduio Fernando Araoz un HBR da yayınlanan, ana mesajı “Potansiyel neden artık zeka, deneyim ve yetkinliklerden daha iyi bir koz” olan makalesi*.

Araoz günümüz koşullarında kişileri belli rollerde başarılı kılan etmenlerin yarın rekabet ortamı ve şirket stratejisi değiştiğinde, ki çoktan başladı bu değişim, yahut farklı bir çalışma grubunu yönetmesi veya işbirliği yapması gerektiğinde etkili olmayabileceğini söylüyor. Asıl meselenin çalışanların ve liderlerin doğru becerileri öğrenme potansiyeli olup olmaması olduğunu anlatıyor ve küreselleşme, demografi ve ürün hatlarından oluşan üç ana kuvvetin üst düzey yetenekleri daha da kısıtlı hale getireceğini vurguluyor yakın gelecekte. Her canlı gibi endangered species (Nesli Tükenen Türler) olacak bu zavallı potansiyel sahipleri demek istiyor bir nevi 🙂

The Disa Primary School in Hout Bay, Cape Town, South Africa on Feb. 22, 2013. © Vance Jacobs 2013

Verdiği örneklerde yaklaşımını doğrular nitelikte. Dünyada bugünki ve 2016 yılları arasındaki büyümenin % 70 inin gelişmekte olan pazarlardan gelecek olması, buna karşın 2020 yılı itibarıyla Rusya, Kanada Güney Kore ve Çin’i de kapsayan bir çok ülkede, emeklilik yaşına erişenlerin sayısının iş gücüne katılanlardan fazla olacağı ilginç bir gösterge. Çin özelinde bile ülkenin kendi içinde büyümesine odaklanan bizler aslında ülkenin küresel etkisini gözden kaçırabiliyoruz. 2003 te Global Fortune 500 şirketleri arasında sadece 8 şirketi bulunan Çin, şu an 88 adet şirket ile bu listede mesela.

Peki bu tempoda, bu faktörlerle, gelecek 10 yılda emsalsiz bir yetenek savaşının olacağı bu dünyada şirketler potansiyeli keşfetmeyi, ardından onları elinde tutmayı nasıl başaracaklar, neler yapmalılar ?

Cevap net ; daha iyi işe alım, doğru değerlendirme ve geliştirme sürecini doğru yönetmek. Araştırmalar diyormuş ki dört tane ana vasıf olmalı kişide; merak, içgörü, bağlanma ve kararlılık. Ha bunların en üstünde de motivasyon. Özveri gerektiren hedeflerde tutkulu bir inat gerekiyor. Potansiyeli olan kişiler büyük hırsları olup yaptıkları işlerde izlerini bırakmak isteyenler ve onlar kolektif hedeflerin peşinde koşarken, işlerini daha iyi yapmak için yatırım yapıyorlar.

Buldunuz adamınızı, nasıl elinizde tutacaksınız peki ?

Daniel Pink “Drive”** kitabında bizim gibi bilgi işçilerinin enerjisini üç temel unsurdan aldığını söylemiş; özerklik, yaşamlarımızı yönetme özgürlüğü; ustalık, mükemmelleşme arzusu ve gaye, yaptığımız işin bizden daha büyük bir amaca hizmet etme arzusu. Para tabi ki önemli, ama araştırma göstermiş ki, motivasyonu kırmayacak şekilde belli bir düzeyin üstüne geçildiğinde düşünüldüğünden daha az etki taşıyor maddiyat. Arozo kendi şirketinde yapılan bir araştırmayı buna çok iyi bir örnek olarak vermiş. Yeni işe alındıktan sonra işlerinde başarılı olmalarına rağmen 3 yıl sonra başka bir yerde işe giren çalışanlarının % 85 inin daha üst pozisyona geldiğini görmüşler, yani potansiyeli olan yetkin insanlar olduklarının kanıtlandığının. Bu kişilerden sadece % 4 ü işten ayrılmada birincil sebep olarak parayı göstermiş. Daha yaygın sebepler kötü patron, sınırlı destek ve gelişme fırsatlarının kısıtlı olması olarak ortaya çıkmış bu araştırmada.

Arozo makale sonunda bendenizi şu cümlesi ile vurmuş ve benim yazımıda bu pargrafla sonlandırmama sebep olacak ara pası atmış adeta. “Yüksek potansiyelli çalışanlarınızın sınırlarını daha büyük işler, bütçeler ve daha fazla ast ile zorlamak gelişmelerini sürdürecek ama hızlandırmayacaktır. Çeşitli, karmaşık, çetrefilli, rahatsızlık uyandıran roller ise hızlandıracaktır ”

social-media-347x300

Amann boşverin. Ben bir kahve söyleyeyim en iyisi 🙂  O kadar yoğun gündem varki dışarda. Gidip yeni Cumhurbaşkanı adayının profilini bir okuyayım. İŞİD yine hangi videoyu youtube a eklemiş ve tavukçuluk endüstrisine nasıl ilham veriyor ona bir bakayım. Yukarıdaki muhabbetlerin bize ulaşması bir 10 seneyi bulur zaten. Önce kentsel dönüşümü bir tamamlayalım, sonrası Allah Kerim 🙂

Evren

21.06.2014

@Cadde/İstanbul

* HBR Review, Haziran 2014 Türkiye, "21. Yüzyılda yeteneği keşfetmek"
** Daniel Pink, "Drive", http://www.danpink.com/books/drive
Fotolar, Internet, Anonim :)

SAVE YOUR LIFE

İş ile özel hayat nasıl birbirine karıştırılır derseniz buyurup burdan yakabilirsiniz 🙂

Hepimiz farklı uzmanlıklarda dünyaya ve kendimize deger katıyoruz. Bendeniz, B2B ( Gavurların, Business to Business dedikleri alanda pazarlama isi yapmaktayim . İlginç bir sektörde, fonksiyonel bir ürünü dünyanın her yerine pazarlamak icin uğraşıyorum, çabalıyorum.

Bizde kanun gibi uygulanan en temel araç, bilen bilir 4P (marketing mix). Yani Product (Ürün), Place (Yer), Price (Fiyat) ve Promotion (Promosyon). Amma velakin, uzun zamandır bir eksiklik olduğunu düşünmüyor değildim bu yaklaşımda. Dışardaki kanlı rekabette ve değişim hızında, sanki gözden geçirme zamanıydı 4P yi.  Uygulanması gerektiğine inandıgım tekniği tanımlamak için 4P öok yetersiz kalmaktaydı sanki.

Tam bu noktada imdadıma bir makale hızır gibi yetişti. Harvard Business Review Ocak-Subat 2013 sayısında, 4P nin yeniden yorumlamıştı  üstatlar, SAVE olarak. ( “ Rethinking the 4Ps” Richard Ettenson, Eduardo Conrado, Jonathan Knowledges, HBR, January February 2013)

SAVE

 

Özetle diyordu ki bu ekip, Product (ürün yerine) Solution (Çözüm), Place (Yer) yerine, Access (Erişim), Price (Fiyat) yerine, Value (Değer) ve Promotion (Promosyon) yerine Education (Eğitim). Yani müşterilerinizde ürününüzden çok, problemlerine ve onların çözümlerine odaklanmalısınız. Nerede bulunmanız gerektiğinden ziyade, doğru kanalları tanımlayıp, onlara erişmenin yolunu bulmalısınız. Ürününüzün fiyatını haklı çıkarmak için uğraşmak yerine müşteriye kattığınız değeri ve faydalarını iyi anlatmalısınız. Promosyondan ziyade eğitime odaklanıp, onlara gerekli bilgileri vererek, hatta eğiterek ürününüzü daha iyi tanıtmalı ve pazarlamalısınız.

Simdi ee diyorsunuz, ya bu herif  burdan nereye bağlayacak bakalim olayi. Arkadaş bu blog ta yakında çöp.com olur dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Şimdi gelin bu noktada bir durup yönümüzü tamamen farklı bir noktaya çevirelim, kendi hayatlarımıza . Bir düşünün, gün içerisinde iş yada özel çevreden kaç kişiyle iletişim kuruyorsunuz? Bunların kaç tanesi yakın arkadaşlarınız, kaçı yakın dostunuz ?

İşiniz sayesinde hayatınıza girmiş kişilerle sosyal hayatta ne kadar görüşüyorsunuz, yada görüşüyormusunuz ki. Şu aralar çevrenizin daraldığından, sürekli aynı insanlar olduğundan mı şikayet etmeye başladınız?  Ya da özel hayatınızda, bazılarınız hala doğru kadın/adam/ilişki yi bulamadığından ve bunun çok seçici davranmanızdan kaynaklandığını söyleyen yorumlardan mı şikayetçi ?

Çoğumuz aşağıdaki döngüdeki, A şahsı gibi farkında olmasada bir grubun içerisindeyiz ve yarattığımız bu comfort zone da kendimizi tekrarlayip duruyoruz. Aynı anda, nadiren görüştüğümüz, yakın arkadaş grubumuzda olmayan diğer bir arkadaşımızda (B şahsı oluyor kendisi) muhtemelen kendi grubunun içinde yuvarlanıp gidiyor, ve böyle daha nice döngü içerisinde devam ediyoruz hayatlarımıza.

Slide1

Bu şekilde hayatınıza devam ederken sıkıntısını çektiğiniz ama tamda adlandıramadığınız bir şey var, o da şu; sizi kariyerinizde doğru işe ya da pozisyona yönlendirebilecek, referans olabilecek, ortak hobilerinizi, düşüncelerinizi leb demeden kavrayıp, belki de ruhunuzu 4. boyuta taşıyacak kişiler dışarlarda bir yerlerde. Bu muhterem zaatlara erişiminiz (Access) bu şekilde devam ettiği sürece çok zor. Onların sayesinde şu an ki sorunlarınızın çözümleride (Solution) zorlaşıyor. Kişisel değeriniz (Value) doğru yerlere doğru şekilde aktarılmadığı için yerinde sayıyor ve bu canınızı haddinden sıkabiliyor.

Gördüğünüz gibi B2B pazarlamadan yola çıkarak  kişisel pazarlamaya ve onun sizin hayatınızda ne kadar önemli olduğuna bir anda geliverdik. Tabiri caizse,  kendi değerinizi iyi aktarabilme yani pazarlayabilme ve bu sayede hak ettiğiniz özel ve iş hayatınızdaki başari ve mutluluklara ulaşabilme sanırım doğru stratejilerle mümkün. Bunun günümüz koşullarında ve Türkiye gibi insan odakli  olmayan bir ülkede ne kadar zor olduğunun çok net farkındayım. Ama biraz odaklanınca doğru adımlarla, yaşadığımız tüm sorunları, basit yaklaşımlarla çözebiliriz. Her birimiz hayatımızda daha iyi olmak için ufak tefek kurtarma operasyonları yapabiliriz.

Neler mi yapabiliriz ,  örneğin erişim kanallarımızı arttırabiliriz. Daha fazla arkadaşımızı organizasyonlaramıza dahil ederek grubumuzu genişletebiliriz. Farklı, gruplardaki aktivitelere katılabiliriz. Hobilerimiz ile ilgili paylaşım gruplarına dahil olabiliriz. Kısaca  networkümüzü (Ağ) genişletebiliriz. Etrafimızdaki insanların sorunlarına biraz daha fazla odaklanıp, onları çözmelerine yardımcı olmaya çalışabiliriz. İnanın, bunların kendi problemlerinizin çözümüne ne kadar yardımcı olacağının farkında bile değiliz .

Artık değerinizi çok iyi analiz etme zamani geldi geçiyor bile.  Kendinizi sakın küçümsemeyin ve ne yapıp edip, çevrenizdeki insanlara değerinizi doğru aktarın. Bu yolda en onemli şey ne derseniz, tabi ki  Eğitim. Kendinizi geliştirmek ve farkındalık yaratmak için elinizden ne geliyorsa yapmalısınız. Sizler geliştikçe çevrenizin de bundan yeterince sebeplendiğini zaten göreceksiniz. Bu süreçte devamlı etraf ve eşrafınızdan  geri bildirimler almayı, ve bu  fikirleri iyi analiz etmeyi de yaptığınız işin doğruluğunu anlama  açısından pas geçmemelisiniz.

B2B endüstrisi için kullanılan araçlar, kişisel hayatımızada farklı bakış açıları getirebiliyormuş valla.

İç içe geçmiş ilginç bir dünyadayız hakikatten. Ne dersiniz ?

Unutmayın sizde bir nevi kendinizin cankurtaranısınız.

Always SAVE YOUR LIFE…

Evren