Başka Türlü bİr “Özcan Bostancı”

photo

Evrekka ilk All Stars röportajı..

Başka türlü starlardan biriyleee..

Onlara mutlaka rastlamışssınızdır TV lerde, gazetelerde, TEDxReset sunumlarında bir yerlerde. Mutlaka iç geçirmişsinizdir, ulan heriflere helal olsun, ben hayal ettim onlar gerçekleştirdi vay anasını diye…

Bendenizde ekranlarınızın ayarlarıyla oynamanıza gerek kalmadan şimdilik bir tanesini karşınıza getiriyorum sorgulu sualli, keyfini çıkarın.  

Başlamadan, Hala , yok bu adamları ilk defa duydum,  ya nasıl kaçırmışım diyorsanız, öncesinde www.baskaturlubirsey.com takılın, sonra geri dönün 🙂 

 

 

Onlar harbiden başka türlü birşey. Kımıl zararlıları Eko Türk varolan sistemine. T-shirtlerini giyip yola çıktıklarında, hikayelerine, yolculuklarına bundan daha güzel bir isim bulamazlardı herhalde….Benim onlarla hikayem Şangay da bir kahvaltı masasında başlayıp , Bangkok, Istanbul üçgeninde (Japonca geliyo kulağıma bir yerlerden ama 🙂 ), dostluğa dönüşüp devam ediyor.

Şimdi birisi huzurda, diğeri nerde derseniz, yakında saklandığı delikten çıkarıp sizlerin huzuruna getireceğim. Dünyanın neresinde olsa bulacağımi, inatım inat 🙂

Sayın Bostancı, şöyle uzaklara dal bakalım en çok hangi ülke, şehir, mekan için iç geçiriyosun ? Off ulan off , burnumda tüttü be diyorsun ?

Bolivyadaki Uyuni Gölü, Uyuni ya. Çok güzel bir doğası var hiç bu dünyaya ait değil gibi. Gidiyorsun bembeyaz bir tuz gölü, sadece üzerinde 1,5 cm su var. Çıktığın anda sanki böyle uzaydamışssın gibi, gökyüzünde uçuyormuş gibi sanıyorsun kendini. Zaten Güney Amerikanın genel doğası çok güzel. Aklıma sürekli geliyor, oraya tekrar gitmek ve görmek en kısa zamanda çok istiyorum valla.

– Hayat değişti tabi döndükten sonra ? Bırakalım size kazandırdıklarınıda, ne kaybettirdi bu meret size ya, hiçmi yan etkisi olmadı ?

Kesinlikle oldu. Şöyle bir şey oldu, tekrar kariyerime devam etmeye kalkınca, zamanında beraber çalıştığım arkadaşlarımdan geride kaldığımı farkettim. İster istemez aradaki bir yılda bir şeyler değişmiş. Birileri promosyon almış başka şirkete geçmiş. O bir sene bende kayıp olduğu için geriden başladım döndüğümde sektöre. Ha bu beni çok etkiledimi, üzdümü dersen tabiki hayır, yine olsa yine aynı şekilde çıkarım.

– Herhangi bir şey kaybettirmedi yani ?

Hmm aslında o dönemde kız arkadaşımdan ayrılmıştım. O sayılabilir mesela. Sonrasında onu özlediğimi hissettim. Tabi o durumda dünya turunu seçmek daha çekiciydi. O zaman için doğru karardı, ama şimdi dönüp baktığımda her tercih bir vazgeçiş. Ama pişmanlık yaratmıyor, sadece yaptığım tercihin sonucu.

– Yolculuğa çıkmadan önce İsmail ile birbirinizi çok gazladınız . Peki İsmail dışında çok özel bir teşekkürü hak eden biri varmı? Kim sizi en çok destekledi sence ?

Açıkçası çok isim var. İstanbuldan arkadaşlarımız. Gittiğimiz yerdeki arkadaşlarımız, pek çok insan bize destek vardı ama, bunların arasında en özel teşekkür kime dersen ailelerimize gider kesin, özellikle anneme ve babama. Onların bize hem maddi hem manevi desteği, artıları olmasaydı böyle bir seyahat belki imkansız olurdu. İsmail olmasa bu seyahat zaten olmazdı ama, anne ve baba da bu konuda çok özel teşekkürü hak ediyorlar.

– Türkiyede bu tarz aile yapısı ile karşılaşmak çok çok nadirdir, o yüzden şanslısınız diye düşünüyorum ben.

Kesinlikle. Normal aileler, oğlum işin var gücün var, evin var araban var, neyi bırakıp nereye gidiyorsun tepkisi gösterirken, benimkiler önce bir şaşırdılar. Sonra, sen mutlu olcaksan git dediler. Biz seni hep destekleyeceğiz dediler ve hala da desteklemeye devam ediyorlar. Çok özel bir şey benim için bu.

Burdan çıktınız çantalar sırtta, gümrüğü geçtin biniyorsun uçağa, hangi şarkı çalıyordu ipod ta ?

Ooo çok güzel soru. Bunu hatırlamıyorum yaa.Çok güzel soruda hatırlamıyorum, hiç düşünmemişim. Dur bakayım, zorlarsam hatırlarım belki.

Çok hatırlamıyorsan böyle aklında kalan şarkılar vardır mutlaka size eşlik eden yol boyunca ?

Tabi var. Türkçe şarkı mesela Manganın “Cevapsız sorular”ı var. Onun dışında komik ama İbrahim Erkal dinlerdik. Bir kaç tane şarkısı vardı, “Çare gelmez” onu dinlerdik mesela. Birde Mumford&Sons var tabi. Ben Interpol çok dinlerdim. Ama hangi şarkı vardı dersen hmmm, şimdi buldum. Pixies in “Where is my mind” vardı, o çalıyordu ya.

Şimdi onu bunu bırakalımda hiç aynı kıza yazdınız mı, aynı kız size yazdı mı ? Tartışma oldumu bir hatun için ?

Tartışma olmadı. Çünkü İsmail ile paylaşmıştık aslında.

Nasıl ya bir mekanda karşılaştığınızda paylaşıyormuydunuz hatunları, klasik Türk muhabbetimi yaptınız ?

Biz Çine girdiğimiz andan itibaren, yani yolculuğun 2. ayından itibaren hatunları bölüştük zaten. Şöyle ki, uzak doğulu kızlar İsmailin idi, Çinli, Japon Koreli. Öncelik İsmailin idi en azından. Geri kalan Avrupalılar, işte kim varsa benimdi.

Hatun sözleşmesi yaptınız yani bir nevi.

Tabi tabi. Hatta bizim öyle bir emalimiz var İsmail ile. Şey diye, eğer ben bu kız bu kızı tavlarsam, şu kız İsmailin olacaktır. Onun için hak etmeyeceğim, şöyle olmayacak, böyle olmayacak diye bir email var aramızda.

Süpermiş 🙂 . Peki nerede kendinizi kral nerede kendinizi çok boktan hissettiniz ?

A çok güzel bir soru bu da. Kral Çin de. Çünkü herkesin müthiş ilgisi vardı. Barlara gidiyoruz herkes bize bira ısmarlıyordu. Hiç elimizi cebimize atmıyorduk. Her gittiğimiz yerde insanlar kadeh kaldırıyor, bir şeyler ikram ediyorlardı.Hakikatten kral gibiydik. Kızların ilgisi keza. Çok boktan hisettiğim Hindistan Bombay Tren istasyonu, çantamızı çaldırdığımız akşam. O kadar kötü bir akşam olamaz yani. Hakikatten hayatımızın en zor anlarından biriydi. Biz 3 gün tren istasyonunda yattık. Beklemek çok kötüydü. Paramız yok, kimliğimiz yok, tren istasyonunda yatıyoruz, kimse bizi almıyor, her tarafta fareler. Artık ne zaman bitecek diye yalvarıyorduk. Nefret etmiştik.

Hiç böyle buralara dönmemek aklınızın ucundan geçtimi, yani bu kadar gezdikten sonra yurt dışında kalalım, buralarda hayat kuralım dediğin oldumu ?

Benim kendi adıma dönmek hep vardı.Çünkü aile burda, arkadaşlar burda buraya bağımlılığım var zaten. Dünya turunda şeyi çok konuştuk ama. İşte burası yaşanır şehir, burası yaşanmaz gibi ayrımlar yaptık. Mesela Seoul, Singapur çok yaşanır bulduk. Ama benim için en azında her seferinde dönmek vardı, döneceğim diyordum.Yani, ilerde gelir burada yaşarım dediğim oldu ama, dünya turu sırasında çat burda kalıyım, ömrümü burda sürdüreyim dediğim olmadı hiç.

Peki derler ya hep bu tarz yolculuklar, harbiden insanın içinde başka yolculuklar çıkartıyormu, gerçekten böyle bir şey oluyormu ?

Oluyor. Şöyle bir şey oluyo Evren aslında. Kendini değerlendirmeyi başarabilirsen, yolculuğun önünde ve sonrasında iki farklı kişi olduğunu görüyorsun. Birinde sadece bir cesaret parçasıyla yola çıkarken, döndüğünde birde bakıyorsun ki alsında hayatında engel diye bir şey yok, her şeyi yapabilirim diyorsun. Az önce verdiğim örnekten anlatayım. Mesela Bombay da parasız, pulsuz, kimliksiz çıkıp tekrar hayatımıza devam ettiysek, diyorsunki her şeyi yaparız, bizi kimse durduramaz. Bunun gibi pek çok örnek oldu aslında. Pek çok zirve noktamız oldu. Gittik Evereste çıktık.  Ben mesela motor kullanmayı bilmeyen bir adamdım, motor kiraladığımız gibi 1000 km yaptık. Dünya turunu en büyük farklılığı bu oldu aslında, kendine güvenince her şeyi yapabilmek. Özgüven ve vizyon çok önemli.

O kadar yer gezdiniz, kültür gördünüz, Türkiye nerde oynar bu ligte yani genel anlamda bir değerlendirme, sadece ekonomik değil. Super lig, PTT, Amatör neresi ?

Şimdi şöyle söyleyeyim. Biz çocukluğumuzdan beri, Türkiye cennet vatan, İstanbul gibi şehir dünyada yok, şöyle harika böyle mükemmel. Yani Türkiyenin çok güzel olduğu, İstanbulun güzel olduğu kesinlikle doğru. Bu şey anlamına gelmiyor, dünyada en az istanbul kadar güzel pek çok yer var.  Pek çok ülke vatandaşıda insan gibi yaşıyor, o çok önemli. Yani bir Japonyayı, sende gördün bir çok yer biliyorsun zaten, Koreyi Singapuru ne bileyim Avrupayı görünce ne kadar insan gibi yaşıyorlar diyorsun. Mesela bir örnek anlatayım. Biz 4 tane Japon kızla Hindistanda tanıştık, oturuyoruz bir yerde. Kızların biri Iphone nu bırakıp kalkıp gitti, tuvalete bir yere gitti. Hindistan tehlikeli bir yer zaten. Dedim ki kıza bırakma eşyalarını alırlar. Ne dedi biliyormusun, benim olan eşyayı kim niye alır ki. Aslında ne kadar mantıklı ama bu kıza onu anlatamıyorsun. Biz kötü olana alışmışız, onlar güzel olana alışmış. Soruna gelince nerde oynarız dersen, PTT ile amatörün arasında oluruz, PTT de kalır amatöre düşmeme mücadelesi veririz.

Hangi mutfak, hangi yemek ilk aklına geliyor peki ?

Abi direk Japon mutfağı, spesifik olarakta Sushi ve Okonomiyaki, çok hoş.

Karşılaştığınız vatandaşlarımız, girişimcilerimiz mutlaka oldu, bunların arasında sizi hikayesiyle en çok şaşırtan kimdi, neden dumura uğrattı sizi?

Yeni Delhide Cafe de oturuyoruz İsmaille. Hintli olmadığı belli birisi bize bakıyor. Tabi merhaba merhaba. Adam Kastamonu Cide li kristal ustası. Eminönünde yaptığı kristalleri bir bavula doldurmuş 15-20 bin TL lik malzemeyi, Hindistan gibi bir coğrafyada ülkenin dört bir tarafında gezerek fuarlarda satmış. Ve kazandığı paralarla Türkiyeye dönüp öğrendiği bazı modelleri yaparak geri gelecek tekrar. Benim aklımdan 40 gün düşünsem gelmez. Bizde övünüyoruz kendimizle üniversite mezunuyuz falan diye, kendisi ilkokul mezunu. O adamı görünce diyorsun ki, Vizyon mu, hangimizin vizyonu daha geniş acaba.

Hangi dili daha çok sevdin, sounds cool ?

Ben İspanyolcayı çok seviyorum, hep bana keyifli gelir. Ama, kulağa yatkın olan bir dil dersen Japonca çok güzel bir dil. Böyle tepkileri aksanları çok hoş, kulağa hoş gelen bir dil. Tam tersine moğolca da o kadar kaba bir dil. Insalar kötü tabirle, teşbihte hata olmaz, böğürüyorlar böyle.  

Aslanım şöhret seni şımarttımı şöhret, bir de bakayım ?

Şımarttı şımartmazmı ya, kesin şımarttı. Bence mütevazılığı koruduk, ama kendimize karşı biraz şımardık. İnsanlara şımarıklık yapmadık hiç bir zaman. Ama kendi hayatına, kendi beklentilerine göre şey yapıyorsun, Dünyayı gezdik geldik, o kadar televiyonlara çıktık, yaptığımız şeye bak arkadaş. Hani şımarıklıkta olsa kendine oluyor.Oysa şeye dönmek lazım, çok güzel gezdik tozduk ama, ona rağmen çok güzel hayatlarımız yok ne olursa olsun bence. Bunu böyle neler yaptım şu halime bak moduna getirmemek lazım hiç bir zaman.         

– Evet son olarakk, bu gençler sizlere hastalar, hayranınızlar, Rol modelsiniz bir nevi, Varmı bir mesaj ?

Yani, şimdi insanlara bunu söylemeyi çok seviyorum, doğruda buluyorum. Çok klişedir ama hani, kendinize inanın, hayatta engel yoktur. Ben bunun doğruluğuna inanmazdım, ama şöyle doğruluğu var. Bir şeyi isteyen insan için hakikatten engel yok.Yani şu olmak istiyorum, bu olmak istiyorum, dünyayı gezmek istiyorum bir sürü şey. Bir şeyi çok istersen, bahane bulmuyorsun ve tüm bahaneleri aşıyorsun. Para de, iş de, statü de ne dersen de. Ama kendine inanırsan önünde durabilecek engel yok.

– Çok teşekkürler Özcanım, röportaj, dostluğun ve güzel ruhun için.

Bende çok teşekkür ederim.

SAVE YOUR LIFE

İş ile özel hayat nasıl birbirine karıştırılır derseniz buyurup burdan yakabilirsiniz 🙂

Hepimiz farklı uzmanlıklarda dünyaya ve kendimize deger katıyoruz. Bendeniz, B2B ( Gavurların, Business to Business dedikleri alanda pazarlama isi yapmaktayim . İlginç bir sektörde, fonksiyonel bir ürünü dünyanın her yerine pazarlamak icin uğraşıyorum, çabalıyorum.

Bizde kanun gibi uygulanan en temel araç, bilen bilir 4P (marketing mix). Yani Product (Ürün), Place (Yer), Price (Fiyat) ve Promotion (Promosyon). Amma velakin, uzun zamandır bir eksiklik olduğunu düşünmüyor değildim bu yaklaşımda. Dışardaki kanlı rekabette ve değişim hızında, sanki gözden geçirme zamanıydı 4P yi.  Uygulanması gerektiğine inandıgım tekniği tanımlamak için 4P öok yetersiz kalmaktaydı sanki.

Tam bu noktada imdadıma bir makale hızır gibi yetişti. Harvard Business Review Ocak-Subat 2013 sayısında, 4P nin yeniden yorumlamıştı  üstatlar, SAVE olarak. ( “ Rethinking the 4Ps” Richard Ettenson, Eduardo Conrado, Jonathan Knowledges, HBR, January February 2013)

SAVE

 

Özetle diyordu ki bu ekip, Product (ürün yerine) Solution (Çözüm), Place (Yer) yerine, Access (Erişim), Price (Fiyat) yerine, Value (Değer) ve Promotion (Promosyon) yerine Education (Eğitim). Yani müşterilerinizde ürününüzden çok, problemlerine ve onların çözümlerine odaklanmalısınız. Nerede bulunmanız gerektiğinden ziyade, doğru kanalları tanımlayıp, onlara erişmenin yolunu bulmalısınız. Ürününüzün fiyatını haklı çıkarmak için uğraşmak yerine müşteriye kattığınız değeri ve faydalarını iyi anlatmalısınız. Promosyondan ziyade eğitime odaklanıp, onlara gerekli bilgileri vererek, hatta eğiterek ürününüzü daha iyi tanıtmalı ve pazarlamalısınız.

Simdi ee diyorsunuz, ya bu herif  burdan nereye bağlayacak bakalim olayi. Arkadaş bu blog ta yakında çöp.com olur dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Şimdi gelin bu noktada bir durup yönümüzü tamamen farklı bir noktaya çevirelim, kendi hayatlarımıza . Bir düşünün, gün içerisinde iş yada özel çevreden kaç kişiyle iletişim kuruyorsunuz? Bunların kaç tanesi yakın arkadaşlarınız, kaçı yakın dostunuz ?

İşiniz sayesinde hayatınıza girmiş kişilerle sosyal hayatta ne kadar görüşüyorsunuz, yada görüşüyormusunuz ki. Şu aralar çevrenizin daraldığından, sürekli aynı insanlar olduğundan mı şikayet etmeye başladınız?  Ya da özel hayatınızda, bazılarınız hala doğru kadın/adam/ilişki yi bulamadığından ve bunun çok seçici davranmanızdan kaynaklandığını söyleyen yorumlardan mı şikayetçi ?

Çoğumuz aşağıdaki döngüdeki, A şahsı gibi farkında olmasada bir grubun içerisindeyiz ve yarattığımız bu comfort zone da kendimizi tekrarlayip duruyoruz. Aynı anda, nadiren görüştüğümüz, yakın arkadaş grubumuzda olmayan diğer bir arkadaşımızda (B şahsı oluyor kendisi) muhtemelen kendi grubunun içinde yuvarlanıp gidiyor, ve böyle daha nice döngü içerisinde devam ediyoruz hayatlarımıza.

Slide1

Bu şekilde hayatınıza devam ederken sıkıntısını çektiğiniz ama tamda adlandıramadığınız bir şey var, o da şu; sizi kariyerinizde doğru işe ya da pozisyona yönlendirebilecek, referans olabilecek, ortak hobilerinizi, düşüncelerinizi leb demeden kavrayıp, belki de ruhunuzu 4. boyuta taşıyacak kişiler dışarlarda bir yerlerde. Bu muhterem zaatlara erişiminiz (Access) bu şekilde devam ettiği sürece çok zor. Onların sayesinde şu an ki sorunlarınızın çözümleride (Solution) zorlaşıyor. Kişisel değeriniz (Value) doğru yerlere doğru şekilde aktarılmadığı için yerinde sayıyor ve bu canınızı haddinden sıkabiliyor.

Gördüğünüz gibi B2B pazarlamadan yola çıkarak  kişisel pazarlamaya ve onun sizin hayatınızda ne kadar önemli olduğuna bir anda geliverdik. Tabiri caizse,  kendi değerinizi iyi aktarabilme yani pazarlayabilme ve bu sayede hak ettiğiniz özel ve iş hayatınızdaki başari ve mutluluklara ulaşabilme sanırım doğru stratejilerle mümkün. Bunun günümüz koşullarında ve Türkiye gibi insan odakli  olmayan bir ülkede ne kadar zor olduğunun çok net farkındayım. Ama biraz odaklanınca doğru adımlarla, yaşadığımız tüm sorunları, basit yaklaşımlarla çözebiliriz. Her birimiz hayatımızda daha iyi olmak için ufak tefek kurtarma operasyonları yapabiliriz.

Neler mi yapabiliriz ,  örneğin erişim kanallarımızı arttırabiliriz. Daha fazla arkadaşımızı organizasyonlaramıza dahil ederek grubumuzu genişletebiliriz. Farklı, gruplardaki aktivitelere katılabiliriz. Hobilerimiz ile ilgili paylaşım gruplarına dahil olabiliriz. Kısaca  networkümüzü (Ağ) genişletebiliriz. Etrafimızdaki insanların sorunlarına biraz daha fazla odaklanıp, onları çözmelerine yardımcı olmaya çalışabiliriz. İnanın, bunların kendi problemlerinizin çözümüne ne kadar yardımcı olacağının farkında bile değiliz .

Artık değerinizi çok iyi analiz etme zamani geldi geçiyor bile.  Kendinizi sakın küçümsemeyin ve ne yapıp edip, çevrenizdeki insanlara değerinizi doğru aktarın. Bu yolda en onemli şey ne derseniz, tabi ki  Eğitim. Kendinizi geliştirmek ve farkındalık yaratmak için elinizden ne geliyorsa yapmalısınız. Sizler geliştikçe çevrenizin de bundan yeterince sebeplendiğini zaten göreceksiniz. Bu süreçte devamlı etraf ve eşrafınızdan  geri bildirimler almayı, ve bu  fikirleri iyi analiz etmeyi de yaptığınız işin doğruluğunu anlama  açısından pas geçmemelisiniz.

B2B endüstrisi için kullanılan araçlar, kişisel hayatımızada farklı bakış açıları getirebiliyormuş valla.

İç içe geçmiş ilginç bir dünyadayız hakikatten. Ne dersiniz ?

Unutmayın sizde bir nevi kendinizin cankurtaranısınız.

Always SAVE YOUR LIFE…

Evren

Malezyanın bİr İlçesİ, “Langkawi”

2012 yazında gittiğim güzel bir Malezya adası Langkawi. Co-blogger olarak kardeş site www.sangayrehberi.com da yayınlamıştım ilk olarak. Şimdide sizlerin beğenisine sunuyorum. Dinçer Mola ya, Şangayın bir numarasına bir kez daha teşekkürlerimle  ( Kendisi çok yakında burada, beni izlemeye devam edin 🙂 )

Herşey CNN deki “Malaysia Truly Asia” sloganıyla başladı aslında. İnsanı biraz  merakta dürtmüyor değil.  Asyadaki ziyaret ettiğim bilimum lokasyondan sonra sakin, güzel plajları olan sessiz tropik bir ada ararken Langkawi rotama giriverdi. Aslında Malezya adalarından “Perhentian” adasına odaklanmistim, CNN dünyanın en iyi plajlari listesinde (http://edition.cnn.com/2013/05/28/travel/100-best-beaches/index.html ) 23. sırada yer almasından dolayı. Fakat, ulaşımın meşakkatli olması, adanın altyapısının, bizim gibi rahatlık arayan birilerine pekte çekici gelmemesinden dolayı yönümüzü 49. sıradakı lokasyona çevirdik ve böylelikle  Langkawi ın popüler bir  resort adası olduğunu öğrenip keşfetmiş olduk.

Langkawi, Malezyanin kuzey batı kıyılarına 30 km uzaklıkta, Andaman denizinde, 104 tane irili ufaklı adadan oluşan, 2007 de Unesco tarafından Geopark ilan edilen bir takımada. Normalde nüfusunun 100.000 civarında olduğunu söylüyor taksici Abdül, yerel bilgi kaynagim. 2009 da 2.4 milyon turistinde adayı ziyaret ettiğini belirtmeden geçmiyor kendisi. Normalde sezon Kasım ayında başlayip Ocak, Mart, bilemedin Nisana kadar devam ediyor.  Lokal turistin yanında, Asya ağırlıklı, dil ve din avantajından dolayı özellikle Endonezya, Rusya ve Avrupa ülkeleri ana ziyaretçileri. Rusyadan kış zamanı direk Langkawi ya charter uçuşlar varmış mesela. Avrupalılarında Agustos ayında baslayan tatillerinde Adaya akın ediceklerini belirtti Abdül. Biz gittigimizde  Ramazan ayı başlamıştı ve inanılmaz sakin bir ada bizi karşıladı. Ramazanın tek negatif yanı yerel halkın gündüz işletmelerini açmamaları.  Ayrıca bazı aktivitilerde sıkıntı olabiliyor kişi sayısının yetersizliğinden ve bakım ve renovasyon çalışmalarından dolayı.  Hava açısından, sezon haricinde  bölge her ne kadar yağmurdan kaçamasa da, Langkawi ın iklimi biraz daha ılıman. Güneşi bir şekilde yakalıyorsunuz. Bulunduğum sürede, sadece 1 gün yağmur etkisini gösterdi, oda maksimum 4 saat.

Ulaşım Şangaydan, Pudong–Kuala Lumpur-Langkawi (‘Malaysia Airlines‘). Ya da Hangzhou dan ‘Air Asia‘ ile önceden aldığınız  takdirde çok cüzzi bir fiyata Hangzhou-Kuala Lumpur-Langkawi rotasi en yakın alternatifler . İstanbuldan, THY nin Malaysia Airlines ile ortak uçuşu ile direk Kuala Lumpur ve oradan iç hatlar ile Langkawi. Yanlız, Malaysia Airlines sitesinden biletinizi almanızı tavsiye ederim , farki göreceksiniz. Ayrıca ‘Qatar Airways‘ ile Doha üzerinden 2 aktarma ile de uçabilirsiniz uzun bir tatil planlıyorsanız.

Langkawi Malay dilinde “Kızıl Kartal” demek. Bunun ne anlama geldigini “Eagle Square” deki devasa heykeli görünce yada, kartal beslemeye gittiğinizde 🙂 anlayacaksınız. Beşiktaşa gönül verenler daha farklı hissedebilirler bu aktivite esnasında.  Adada yaklaşık 10 tane plaj var. Bunların bazılarında belirli kısımlar otellere tahsis edilmiş. En meşhuru Tanjung Rhu, yarısı halka açık bir plaj. En haraketlisi ise Pantai Cenang. Pantai Cenang 18 km uzunluğunda adanın en canlı plaji. Sadece burada su sporlarini yapabiliyorsunuz. Konaklama araçları, Hostel, Motel, Yurt, Hotel, Kiralık Bungalow ve kabinler (www.thecabin.com.my ). Resort hotellerin tek avantaji yüzme havuzları ve açık büfe kahvaltıları. Eğer bana plaj yeter, benim olayım macera aktivite diyorsaniz çok masraf yapmadan bunu gerçekleştirebilirsiniz. Pantai Cenang ın en büyük özelliği yürüme mesafesinde farklı restoranlara ulaşım kolaylığı. Diğer plajlarda konaklarsanız bu lükse sahip değilsiniz,  otelde yemek zorundasınız  ki pahalı olur, yada  taksiyle ulaşım sağlayarak yeme-içme sorununu halledebilirsiniz. Yemek konusunda benim tavsiyem tamamen deniz ürünü ağırlıklı bir tatil geçirmeniz, pişman olmayacaksınız, inanılmaz lezzetli balıklar ve karides ve yengeçler sizi bekliyor, fiyatlarda gayet uygun İstanbulun, Şangayın yarı fiyatı, bazı yerlerde yarıdan da az hatta. Özellikle Pentai Cenang caddesindeki “Orchid Rya” deniz ürünleri restoranınının. Levrek ve Mercan balığını, ve ızgara karides çeşitlerini tavsiye ederim. Sebze olarakta “ Kano Kong Sambal Belacan”  acıda seviyorsanız ki hiç pişman olmayacaksınız :). Birde Kuah bolgesindeki “Thai Town” restoranı, Tayland mutfağı için güzel bir mekan. 2 tanede Türk restoranı mevcut (Askhim  Restaurant ve Turkish Restaurant).

Hotellere gelince, eğer balayı çiftiyseniz o zaman Four Season, Sheraton, Andaman Langkawi, Lagoon Langkawi gibi hoteller sizler için doğru adrestir derim. Ben Pantai  Cenangta “ Meritus Pelangi Beach Resort “ ta konakladim. Odalar biraz eski ama renovasyon başlamıstı, sanırım Ramazan sonuna tamamlanmış olur. Ayrıca Casa del Mar hoteli de deneyebilirsiniz, çok popüler bir yer. Diğer alternatifler için Agoda.com ve özellikle tripadvisor siteleri en dogru araç. Ada da yapacağınız aktiviteler sınırsız burada zamanım yetmeyebilir yazmaya. Bu konuda size yardım edebilecek sayısız turizm acentası var, ve fiyatlar hepsinde aynı, bir kandırma söz konusu değil. Neler mi yapabiliriz sorusuna gelince; Payar adasında mercan kayalıklarında yavru köpek balıklarıyla yüzme ( merak etmeyin tehlikesiz 🙂 kurallara uyduğunuz sürece, özellikle çocuklar için inanılmaz bir tecrübe, balıklar kıyıya kadar geliyorlar 🙂 ), kartal besleme (çok ilginç olabilir), Maymunlarıda unutmayalim ( Aman dikkat, her an bir şeyinizi çalabilirler, yolda duran maymunlari durup sakın beslemeyin), Okyanus balıkçılığı, Timsahların keşfi, Mangrove nehir safarisi, Kuş gözlemi gibi doğa turları, kano, Su sporlari, cable car (http://www.panoramalangkawi.com/), yat turları, gun batımında güzel bir yatta aksam yemeği (Yeni evlenenler için), Malezya stili masaj(www.alunalunspa.com ), Underwater world akvaryum (www.underwaterworldlangkawi.com.my) ve bir sayamadığım diğerleri. Bunlari kombine edilebilir yada hazır olan paketleri satın alabilirsiniz. Ayrıca günü birlik  yakındaki  Tayland adalarına feribot ile gidebilirsiniz. Eğer gitmeden önce detaya inip yardim almak istiyorsanız yerel bir turizm acentası işleten Mohd Syarafuddin’e yazabilirsiniz, yardımcı olacaktır. (prolinktravel@ymail.com sanırım hala ordadır 🙂 ).

Ada içinde ulaşıma gelince, taksiler en önemli araçlar. Gidebileceğiniz her noktaya tarifeler yönetim tarafından belirlenmiş ve  gayet uygun, taksimetre derdiniz yok yani ( En uzun mesafe 30 TL olur). Araç ve motor kiralamak için fiyatlar da çok iyi . Günlük 10 TL ya motorsiklet, 40 TL ya araç kiralayabilirsiniz. Tek sorun trafiğin soldan işlemesi.

Uzun oldu biraz ama. Langkawi, Sabah adası ve Malezyanin 40 yakın diğer marine parkları, Bodrum, Çeşme gibi yerlerde kendini boğuluyor gibi hissedenler için harika bir tecrübe olacaktır. Sizlere tavsiyem Malezya, Tayland gibi ülkeler için tatil planı yaparken vize olmamasından dolayı  tüm programı kendiniz yapmanız. Eğer uçak biletlerini de uygun fiyata ayarlarsanız harika bir tatil sizleri bekliyor olacak, zevkini çıkarmanız dileğiyle.

Evren

Evre(n+kka)

2014 Şubatında merhaba diyen bir proje Evrekka.

Aslında, yazalım güzelleşelim tadında başlamıştı herşey. Sizlere yazdırabilmek, sizleri keşfedebilmek için çok uğraştı başyazar bendeniz. Fakat cesur bir kaç yürek bu kervana katılabildi ancak, sonra da sazı tek başına çalarken buldu zaten.

Şimdi yenilenen logosu ile, mottosu, havası ile yeniden gaza basıyor Evrekka.

Hikayelerin içerisinden güzel paylaşımlar ile devam edecek atardamarlardaki kanı parmaklar üzerinden kaydedip sizlere aktarmaya.

Peki, hangi bölümler olacak yeni yayın döneminde ?

Mesela VE MELANKOLİ de, yine ruha, duyguya dokunacak Evrekka. Zamanında Rönenans döneminin papazlarından, yeni platoncu akımın hümanist filozoflarından rahip Marsilio Ficino melankolik ruh halinin, entellektüel yaratıcılık ve maneviyat hissinin oluşması için önemli olduğunu iddaa etmiş, melankoliyi düşünür ve sanatçıların çalışmak ve sanatsal uğraş vermek adına ihtiyaç duyduğu yanlızlıkla ilişkilendirmiş. Aha da işte o anların yazıları akacak bu kısıma.

BUZZ GİBİ de business dünyasına dalıyoruz. Ne kadar metot, araç ve vaka çalışması varsa bildiğim, paylaştığınız burada bulacaksınız. Harika şeyler ile geliyorum hazır olun.

Geri kalan tüm yazılar ise HER TELDEN’de toplanacak, ropörtajlar, hikayeler, sehayat yazıları, kitap önerileri aklınıza ne gelirse işte.

“En kötü mürekkep en iyi hafızadan iyidir” Evrekka bu lafı çok seviyor. O yüzden inatla yazmaya devam edecek. Okursanız çok sevindirirsiniz beni, paylaşırsanız motive ederseniz. Eğer yazarsanız ise değmeyin neşeme, sevaba girersiniz resmen 🙂

Keyifli okumalar o zaman.

Hadi buyurun.

Evren

Temmuz, 2015

İletisim ve direk geri bildirim : evrenguner@gmail.com

Isimsiz geri bildirim J :

http://elestirbeni.com/evrenguner495

foto_ves