ÇARPIŞAN ARABA

Kalkıştan sonra geçen süre: 3 saat 11 dk

Mesafe: 4842 km

Yer Hızı: 951 km

İstanbul için yerel saat: 21:41

Guangzhou için yerel saat: 02:41

Kalan Süre …

İlham denilen, şişesinde durduğu gibi durmayan melankolik olgu, bazen gereksiz anlar da gelebiliyor biz yazan tayfaya sevgili Evrekka okurları..

Bu sefer de, bu ilham kardeşimiz, bir tarafta gerçekten gerekli mi şu an diye emin olmadığım yukarıdaki istatistikler, öte yandan uçak kalktığından beri iniş izni isteyen göz kapaklarım, çok geç keşfetmenin pişmanlığında sayfalarını çevirmekte olduğum bir kitap, yazarının, müthiş bir yolculuğa çıkartan tutkusunun yarattığı kuvvetli bir türbülansta yakaladı bendenizi. Evet, aklımdaki hava boşluğunu oluşturan, Sebahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonnası’nın sayfalarından birinde geçen o cümle ey dostlar..

Yıl 1943, üstat yazmış, “İnsanlar birbilerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense körler gibi rastgele dolaşmayı, ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar” diye.

Çocukluğumda çarpışan araba en sevdiğim şeylerden idi benim. Gidebildiğim nadir lunapark zamanlarında, tanımadığım insanların üstlerine çılgınlar gibi sürüp çarpmak inanılmaz keyifli ve eğlenceli gelirdi bana nedense. Oysa analiz etsek, küçük çapta manyaklık seviyesine indirilebilecek bu aktivitenin, yıllar sonra, 11000 fit yükselikte bir boşlukta hoş bir tebessümle fark ettiğim bu metaforik yanıyla da bir anlamı var. Üstadın ne demek istediğini gayet iyi anladım sanırım çarpışan arabalar sayesinde..

Peki ya 72 yıl sonra, 2015 geldiğimizde mevcut durum ne olabilir ?..

Uykuya yenik düşerek kaçıp giden ilham, o hain ilham, günler sonra tekrar karşıma çıktığında, artık havadan inmiş , şu an ayaklarımı azıcık karaya azıcıkta suya basmış iken cevap vermek istiyorum şimdi üstada. Bizim zamanlardan bir kuble güncellemek istiyorum kendisini izninizle..

< Sevgili üstadım, valla buralarda hala bir değişiklik yok. Değişiklik varda yok. Çarpıştığımız mecralar değişti sadece. Sosyal, online mecralar, medyalar ağırlıklı gidiyoruz bu aralar. Bahsetmiştir belki melek arkadaşlar. Sizin zamanınızda az da olsa mevcudiyetinden haberdar olan, ön yargılarını yargıtaydan döndüren, birbirlerini dinleyen, sabreden, anlamak, hissetmek isteyenler vardı. Şimdi onlardan hiç kalmadı inanın. Genelde sanal olarak haberdar oluyoruz artık birbirimizden, sağdan soldan duyuyoruz bir şeyler, kurgulayıp yağlayıp, pullayıp kararlar veriyoruz, sonra da hop hızlıca yolumuza devam ediyoruz. Mesela ne aşık olabiliyoruz, ne de aşık olunduğunun, sevildiğimizin farkına varabiliyoruz. Özgür olduğumuzu zannedip haraket sınırlarını zorluyoruz, amma velakin sıfır cesaretle yaşayarak, kalplerimizin istediği yoldan giden hiç bir şeyi yapmıyoruz. Bazen istisnalar olmuyor değil, onları da şans ile atfediyoruz gerçi,kimseye şans bile vermezken. İkileme gelin hakikatten. Ekmek parası kazanılırken çarpıştırılan arabalara ise hiç girmiyorum yani, düşünün artık.

Biz aslında ne mi yapıyoruz üstadım, sana bildiğim bir yol ile, ama senin bildiğin melodilerin dışına çıkarak şöyle anlatabilirim.

Aslında biz sesini açıyoruz hayatın en yüksek ritimlisinden. Akıntıya karşı o kadar hızlı yüzmeye çalışıyoruz ki, bağları kopardığımızın farkına bile varmadan acayip eğlendiğimizi sanıyoruz. Ağızlardan, kalemlerden, dokunmatik ekranlardan çıkanları umursamadan, yardıra yardıra, çarpa çarpa gidiyoruz sağa sola, böyle mesela:

Halbuki yapmamız gereken çok basit, sakinleşmek, söylenenleri, hisleri, bakışları anlamak, yavaşlamak, dinlemek, hissetmek, çarpıp kaçmak değil. Çarpsak bile kaza raporunu kavgasız tutmak gibi kolay şeyler. Yani, bunun gibi:

Neyse, işte böyle üstadım, senin de başını ağrıtıp kafanı karıştırdık, çok uzatmayalım, kısa keselim.

Let me also drift away.

Kalan süremiz ne kadar ki zaten…

Sonsuz hürmetlerimle..

Evren >

Guangzhou (Çin)-Antalya hattı

23.04.2015

MODERN İPEK YOLU AŞIKLARI

Bazen şanslı olduğumu düşünüyorum. Harika arkadaşlarım var ve sayelerinde de daha mükemmel insanlar tanıyorum. Onları, benim gözümde mükemmel kılan sıradan olmamaları. İçlerinden bazıları mesafelerin, kültürlerin, ırkların, önyargıların ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğunu, çok eskilerdeki gibi bir ipek yolu aşkını yeniden canlandırıp hayat arkadaşlığına dönüştürerek ispatlayabiliyorlar mesela 🙂 .
Evrekka şimdi bunlardan bir çifti, Çinli bir güzel ile bir Türk cengaverin röportajını sizlerle buluşturuyor azıcık gecikmiş olsa da. Şangay da mutlu mesut devam eden hayatlarında beni kırmayıp kısa bir röportaj yaptılar. Keyifle okurken, hikayelerindeki gizli detayları sakın kaçırmayın derim. Onlar, farklılıklardan böyle bir aşkı yoktan var ederken, buralarda aynı dil ve kültürlerin desteğinde bile, iki elle doğrultulamayan ilişkilere de on numara nispet yapıyorlar sanki 🙂
Karşınızda Sara ve Turan…

Öncelikle her ikinize de çok teşekkür etmek istiyorum, röportaj davetimi kabul edip beni kırmadığınız için. Sara bazen Türkçe konuşabilirim Turan ile, kolaylaştırmak ve hızlandırmak için röportajı, o da sonrasın da tercüme eder sana artık 🙂

300258_100520186810358_2043719425_n

Hadi hemen başlayalım. En klasiğinden ve raconundan gelinimizle ve olmazsa olmaz sorumuzla başlayalım, neden Turan 🙂 ?

Turan benim hayatımda tanıştığım en iyi adam, tartışmasız en iyisi, en iyi kalplisi. Onunla tanıştıktan sonra o ana kadar bilmediğim çok farklı şeyler öğrendim ki, farklı dinler, kültürler, hayatlar hikayeler. Benim hayatımı daha mutlu ve mükemmel hale getirdi ve bu yüzden de çok şanslıyım sanırım.

10599269_262458300616545_3254603758032191674_nTuran, neden Sara peki ?

Sara benim ruh ikizim. Ben onun gibi biriyle tanışmadım şu ana kadar. Sara gerçekten çok farklı, çok temiz ve çok özel biri, diğer Çinliler gibi kesinlikle değil. Çevremde olan sizler de zaten gözlemlediniz bunu. Bana değer verdiğini, beni çok sevdiğini her fırsatta gösteriyor ve ben onunla olduğum için çok mutluyum. İyi ki karşıma çıkmış.

Sara, Turan bir Türk olduğu için sormak istedim, çünkü muhtemelen Turandan önce hiç Türkler ve kültürümüz hakkında bilgi sahibi değildin. Farkımız ne, hangi özellikler bizi farklı kılıyor sence?

Türkiye nin iki farklı yapısı var bence. Bir tanesi daha geleneksel diğer tarafı daha modern. Ben daha geneleksel anlayışı seviyorum. Türkiyeyi ziyaret ettikten sonra kültürünüzü keşfetmeye başladıkça çok sevdiğimi fark ettim. Biraz eski stillerde, bağlılıklar da yaşamanızı sevdim sanki. Yemeklerinize bayıldım, özellikle tatlılarınıza. Sanırım klasik Çinlilerden biraz farklıyım, farklı kültürleri seviyorum bu da benim sizin kültürünüze kolay alışmamı sağladı.

Turan kendinde söyledin biz de gözlemliyoruz bahsettiğin gibi. Sence Sara neden diğer Çinlilerden farklı, hangi karakteristiklerde dolayı ?

Bence en önemli faktör ailesi. Şangaya geldiklerinde farkettim ki, diğer Çinliler gibi değiller. Daha sıcaklar, arkadaş canlısılar. Sara bu yüzden diğer Çinlilerden farklı. Ben 7 yıldır Çin de yaşıyorum ve çok fazla Çinli ile tanıştım ama Sara onlardan su götürmez derecede farklı biri. Sanırım tecübelerim bunu söyletiyor bana.

Sara peki, Türkiyeyi ilk ziyaret ettiğinde Turanın ailesi ve arkadaşlarıyla tanıştığında, neydi ilk izlenimlerin ve algıların, tedirgin oldun mu ?

Ben Çin de çok küçük bir yerde hayatıma başladım ve Şangayda şu an ki noktaya ulaştım. Galiba bu benim gerçekten açık fikirli ve görüşlü olmamdan kaynaklanıyor. Turan ile beraber olmaya başladığımızda farklılıkların hayatımızda olacağını biliyordum. Mesela bazen evde yemek yerken, ben Çin yemeği yerken o Türk yemeklerini tercih ettiğinde bile bizim aynı masada olduğumuz gerçeği hep vardı. O yüzden hiç çekinmedim ve önyargıların gereksiz olduğunu düşündüm ve hiç negatifliklere odaklanmadım. Onların davranışlarıda bunu doğruladı ve hiç tedirgin olmadım.

10447704_254974934698215_5923337608896544509_nSara aslında senin durumun burada Turandan daha zor diye düşünüyorum. Turan çok uzun zamandır burda sizin dilinize, kültürüne ve davranışlarınıza daha hakim daha tecrübeli. Ama senin için tamamen bilmediğin bir dünya. Hatta Turanın ailesi gibi geleneksel ailelerde yabancı dil bile bilinmemesi iletişimi nerdeyse imkansız hale getiriyor. Hiç böyle kötü hissettiğin oldumu ? Keşke ingilizce konuşssalar dediğin ? Çünkü ilerde senin Türkçe öğrenmen gerekicek, bu onların ingilizce öğrenmelerinden daha realistik. Bunu seni zorlayan bir şey olarak görüyomusun ?

Tabi ki. Ama burda bahsettiğim gibi, kendime güveniyorum. Çünkü öğrenmeye tutkun olmam benim herşeyiyle işin içine girmem demek. Türkçe öğrenmek, türk yemekleri yapmak, daha çok çay ve kahve içmek gibi J. Benim ingilizcem başlarda çok berbattı inan ortaokula başladığımda. Ama tek başıma , televizon seyrederek, okuyarak, inanılmaz çalışarak çok kısa sürede ingilizceyi öğrendim. Sanırım yabancı dil öğrenmeye karşı yeteneğim var buda bana Türkçe öğrenirken yardım edecek. Şangayda artık çok fazla türk var, ve onlarla tanıştıkça, arkadaş oldukça daha fazla kullanacağım. Ama en önemlisi Turan burada onun bana yardımcı olacağını düşünüyorum ve çocuğumuz olduğunda kimbilir ona Türkçe konuşurum belki 🙂 .

İkinizde geleneksel ailelerden geldiniz. Eminim onlar kendi milletinizden birileriyle izdivaç yapmanızı istiyorlardır. Ama sizi böyle gördükçe onlarda kendi önyargılarını kırdılar. Siz ne düşünüyorsunuz peki ? Bu durum aslında bazen eğlenceli olup daha güzel bir ilişki yaratıyor mu ? Neler yaşıyorsunuz ? Turan ne dersin ?

Bazen oluyo abi. Mesela, ne ingilizce ne Çince yeterli kalıyor birbirimize bazı şeyleri anlatmaya. Kalıyoruz öyle. Fakat bir şey oluyor sanırım bakışlardan, hislerden birbirimize ne demek istediğimizi aktarabiliyoruz. Biraz komik olsada biz bundan çokta memnunuz sanki. Tavsiye ederiz yani korkmasınlar 🙂

Bu bence işe yarar aslında. Mesele saçma sapan nedenlerden dolayı kavga edemezsiniz 🙂 . Bu iyi bir şey bence.

Haklısın bazen o gibi durumlar oluyo kızdığımız zaman birbirimize. Ama bir şey anlamadığımzıdan gülüp geçiyoruz 🙂

Sara, Turan ve bizlerle tanışmadan önce Türkiye ve Türkler hakkında ne biliyordun ? Nasıl bir repütasyonumuz vardı sende ?

Çok fazla bir şey bilmiyordum. Hatta bazı kişiler Çin de Türkiyenin bir ülke olduğunu ve nerde olduğunu bile bilmiyorlardı . Ben sadece Avrupa da bir ülke olduğunu biliyordum, o kadar 🙂

Peki din tarafı hakkında ne düşünüyorsun ? Müslüman bir ülkeyiz biz ve Çin biliyorsun din konularından biraz uzak. Her hangi bir ön yargın varmıydı ?

Burada biz din ile alakalı hiç eğitilmedik, öğretilmedik, bilgilendirilmedik. Benim gerçekten hiç bir fikrim yoktu. Şimdi ilk adımı attım müslüman oldum, bununla ilgili okuyorum, araştırıyorum ve uygulamaya çalışıyorum zaman buldukça. Sanırım sizleri anlamama daha çok yardımcı olacak keşfetmem.

Gelelim olmazsa olmaz sorulara, Sara en çok hangi yemekleri seviyosun 🙂 ?

Sucuk, pastırma, mantı, fasulye. Fasulye pişirebiliyorum mesela 🙂 . Tatlılardan fıstıklı baklava.

Tatlı dedinde, Çinliler bizim tatlılarımız çok şekerli bulurlar. İlginç geldi bana senin sevmen ?

Farklıyım biraz demiştim 🙂

Sanırım bu fark sizi bir araya getiren ve bağlayan etken : ) .

10428543_262458227283219_961262744704488738_n

 

Hadi son sorumuz daha eğlenceli bir yerden gelsin. Bir kız ve erkek çocuğunuz olacağını varsayarsak hiç adları konusunda düşüdünüz mü ? Bir Çince bir Türkçe isim mesela ?

Kız olursa Afet olabilir. Turanın büyükannesinin ismi. Ben çok seviyorum. Çince isim konusunda da babamdan destek alırız belki. Erkek olursa da düşünmedik henüz ama şimdilik Turan Jr. Diyebiliriz 🙂 .

Her ikinizede tüm samimimiyetle sorularımızı cevaplandırdığınız gerçekten çok teşekkür ederim. İyi ki bizlerlesiniz. Sizlere harika bir gelecek diliyorum.

Bizde sana çok teşekkür ediyoruz.

 

23.05.2014 @ Sangay, Kervan Restaurant

Evren

 

* Bu sayfada görüntülenen fotoğrafların ve ilgili yazının tüm hakları saklıdır. İzinsiz olarak kullanmayınız ve paylaşmayınız”

AŞK BU KAPAĞIN ALTINDA …

Şişeyi açtığında maden suyu kıvamında bir köpürme bekliyordu.. Alışkanlık tabi.. Neden aklı maden suyuna kaymıştı, orası muammaydı….

Günümüz koşullarında aşk farklı bir süreçten geçiyor. Kendi içinde hem evrimleşirken, hem de katır inadıyla devrim yazdırabiliyor statlara.  Aşkın akışı inanılmaz hızlı. Tüketim frekansı çok sık iken, üretim frekansı bir o kadar yavaş. Aslında, hızını iki kat tersine döndürün, ha işte bir o kadar yok olmakta olan bir canlı türü gibi AŞK…

Analitik yaklaşımları kullanarak verilerden inanılmaz çıkarımlar yapabiliyoruz biliyorsunuz. Aşkı algılayabilmek,  şu an ki mevcut konumunu, çok yükseklerden bu yerküreye bakışını, bir nevi secdeye varışını anlayabilmek için, derin gözlemlerden deniz derya çıkarımlar yapılabilir. Mesela, okkalı bir şekilde gövdenizin taşıdığı ana kumanda odasını iyice bir sallasanız, ordan düşen gözlemlerinizi toplayıp bir sepete koysanız neler çıkar neler. Bende böyle bir egsersiz yapmaya çalışacağım bir nevi geri kalan paragraflarda.

Biz aşk böcekleri, patlamış mısır paketi gibi tüketiriz romantik komedi filmlerini. Geçen maksimum 2 saatlik süre zarfında, tam o an aklınızda, yanınızda, belki de yatağınızda olan kişiyle başrolde oynatırsınız kendinizi filmi izlerken. Ama gerçekte bu böylemi, harbiden sahip olduğunuz aşk izlediğiniz filmlerde ki kadar masum mu sizce? Yada sabah kalktığınızda kalbiniz ilk günkü kadar rahat mı, huzurlumu, gururlumu, heyecanlımı ? Neden o izlediğiniz filmlerin tadına hiç ulaşamıyorsunuz ? Nereye kayboldu ? Yoksa Aşk harbiden bir ütopyamı ? Ha s…r yoksa aşık değilmiymişsiniz..

Ben aşkın tanımını şöyle yapıyorum kendimce; Kalbiniz bir lahmacun fırını kadar yanıyorsa, aşıksınız demektir. Zatı alinizde bu yanmayı mutlaka hissetmiştir, yada yaşadığını sanmıştır, yanılmıştır her insan evladı gibi. Fakat, ki istisnalar asla kaideyi bozmuyor, tam randımanlı yanmaya sizce ne zaman ulaştınız, mesela iliklerinize kadar ne zaman hissettiniz desem, ergenliğinizden, ya da gençliğinizden örnekler verirsiniz muhtemelen. Gerçek hayata denilen periyoda balıklama daldıktan sonrakileri tam yanma kategorisine sokmazsınız. Şimdi diyeceksiniz ki hadi canim, hiç öyle değil, ben aşkı hala ilk günkü gibi yaşıyorum, hatta şimdi buldum ya bırakırmıyım, aşkın yaşı yoktur, yürü git lan akşam akşam işim mi yok değilmi. Ama siz büyük Türkiyesiniz bir daha düşünün, bir geriye sarın bakalım kaseti.

Hazır düşünmeye başlamışken, ben biraz işinizi kolaylaştırmayı deneyeyim. Ben aslında başka bir yerde daha görüyorum aşkın dumanını. Nerede mi, etrafımdaki tatlı ihtiyarlarda görüyorum, anne babalarımızda görüyorum, dışarda parkta oturan, metroda hala yer verilmeyen yaşlı insanlarda görüyorum. Nasıl başladığını asla tahmin edemem gerçi çok klasik muhtemelen onların ki, ama sanki mangal ateşi yeniden tutuşmuş, yeniden alev almış tekrar hepsinde. Gençliğinde evden kaçan o aşklar, geri gelip yeniden coşmuş ki tutabilene helal olsun. Alışkanlık mı dersiniz, sabır mı dersiniz, inat mı dersiniz, zorluk mu dersiniz, ne derseniz deyin aşkı evrimleştirip içselleştirmişler bu tonton, 50 üstü dünyayı yeniden keşfeden parallel yapı.

Özetle anlatmaya çalışıyorum ki ey millet, yalanlar aleminde yaşıyorsunuz galiba, bir kendinize gelin. Aşkın A halinde bile olmayan kişiler aşıkmış gibi davranıyorlar. Evlilikleri sıradanlıklara bağladınız. Yapmacık realiteler ile oyunlar oynuyorsunuz. Erişim olanaklarınız arttıkça gözlerinizin fırıldaklığı nobel ödülüne aday olur. Sevgili seçiminizi kartvizite göre yapıyorsunuz. Adaylara felsefi yaklaşıyorsunuz, hep kitaptan soruyorsunuz. Eski sevgilileri temcit pilavı moduna yerleştirmişsinizi sakız gibi çiğniyorsunuz. Kıskançlık odunuyla harlanan şömineyi aşk sanıyorsunuz. Belkide en acısı bu, başkasını hayal ediyorsunuz 18+, prime time kuşağında. Bir kendinize gelin yaw.

Halbuki aşk’ı da basite indirgeseniz her şey çok daha güzel olabilir. Hayatta neden zevk aldığınızın listesini yapsanız, ve bu listeyi yayınlayıp bekleseniz aşk sizi bulacak. Kariyer kavgalarına ara verip, bir akşam aniden, Ümit Besen çalmaya başlayıp eşinizi/sevgilinizi dansa kaldırsanız giden duygular geri gelecek. Amansız var olma ve birbirinize şekil yapma savaşını bırakıp biraz daha değerlerinize odaklansanız kalbiniz yeşerecek. Aşkı ve kıskançlığı birbirinden ayırsanız olacak bu iş. Elde edememeyi aşk sanmasanız, elde ettikten sonra hüsrana uğramayacaksınız. Sabretseniz aşkınız arkadaşınız, arkadaşınız aşkınız olacak. Belkide hayatınız birbirini tekrarlayan tek gecelik aşk lardan biri olmayacak. Geleceğin sizi terkedip gitmiş değil de hala sizi aramaya devam eden ile olacağına daha fazla inansanız, her şey on numara beş yıldız olacak. Gerçekten imkansız mi sizce bunlar, ne diyorsunuz….

Tüm filmlerde şarkılarda geçen aşk bir yerlerde olmalı, aksi takdirde dünya büyük kazık yemekte ve bizlerde üzgünüm ama ihtiyarlayana kadar hepimiz beklemek zorundayız.. 🙂

Kapağın altına uzun süre bakarak bir yudum daha aldı.. Bakmadığı bir orası kalmıştı çünkü….

(Bu yazı bir romantik komedi filminin ardından bir otobüs dolusu insanın yüzlerindeki ifadelerden ve o an beyinden gönderilen e postalardan yola çıkılarak yazılmıştır, ve siz okuyan takipçilerle yakından uzaktan bir ilgisi yoktur 🙂 )

 

Evren